Milton Erickson modern hipnoterapinin babası olarak kabul edilir ve onun öğretileri günümüzde hipnoterapinin en hızlı ve etkili dallarından biri olarak kabul edilir. Onun yöntemleri “Yönlendirilmiş İmgeleme” ve “NLP” (Neuro-Linguistic Programming) gibi bir çok hızlı terapi metoduna da ilham vermiştir. Milton Erickson, gelmiş geçmiş en ilham verici terapistlerden biri olarak kabul edilir.
“Hipnoz” kelimesini duyduğunuzda aklınıza hipnotistin danışanına “…göz kapakların ağırlaşıyor!… çok uykun var! uyu!!!.. sigarayı bırakacaksın…” vs tarzında otoriter telkinlerin verildiği geleneksel hipnoz yöntemleri gelebilir.
Ancak hipnoz, günlük hayatımızda çok farklı şekillerde ve doğal olarak meydana gelen bir zihin durumudur. Bazen bilinçli olarak oluşturulan (örneğin hipnoterapi), ancak çoğu zaman fark etmediğimiz bir şekilde günlük hayatımızda birçok kere girdiğimiz doğal bir zihin durumudur (örneğin hayale dalma ya da mantıksız korkulara kapılma vb).
“Hipnoterapi”, transın terapi amaçlı kullanılmasından ibarettir. Geleneksel hipnoz, çeşitli konularda hipnozla terapi uygulamak için, yapılandırılmış net yöntemler, içerir. Net olarak tanımlanmış indüksiyon prototokolleri içerir. Ericksoncu hipnoz, dhaa esnek, daha yaratıcılık ve yetenek isteyen bir yaklaşımdır. Milton Erickson’un özgün, kendine özgü tarzı ile özdeşleşmiştir. Çoğu zaman yapılandırılmış indüksiyonlar içermeyebilir.
Ericksoncu Hipnoz Nedir, Nasıl Yapılır?
Ericksoncu hipnoz, klasik hipnozdan oldukça farklıdır aslında. Milton Erickson, kendi tarzını oluşturmuş bir dahiydi aslında. Ericksoncu hipnozu öğrenmek için aslında önce klasik hipnoz ekollerini ve indüksiyonlarını çok iyi bilmek gerekir. “Ericksoncu hipnoz” terimi, klasik hipnoza bir alternatif değildir. Farklı yaklaşımlardan sadece biridir. Bunu şöyle izah edelim; Örneğin “Newtoncu yer çekimi” diye bir şey var mıdır? Yer çekimi, yer çekimidir. Yerçekimini Newton icat etmedi. Yer çekimi zaten vardı. (Tıpkı hipnotik zihin durumuna girme yeteneğinin, insanoğlunda zaten doğuştan var olduğu gibi). Yerçekimini Newton bulmadı ama Newton’un yaptığı şey; etrafımızda zaten var olan bir fenomeni tanımlamak, açıklamak ve kullanmaktı. Ericksoncu hipnoz yaklaşımı da böyledir. Erickson, hipnozu herkes için geçerli olan evrensel psikoloji ilkelerine dayanarak kendilerine özgü bir yorum katarak etkili bir tarz ortaya koydu. Yani zaten var olan hipnozu kendi tarzında yorumlayarak kullandı. Bu kullanımın yetenek gerektiriyor olması, Ericksoncu hipnozun dezavantajlarındandır diyebiliriz.
Erickson’un yaklaşımında bireyin mevcut ihtiyaçlarını çok iyi anlamayı başarıp, o hedefe yönelik olmak üzere metaforlar ve yaratıcı müdahale fikirleri üretip, probleme öznel ve özgün bir şekilde müdahale etmek diyebiliriz. Ericksonian hipnozda, kişiyi çok iyi gözlemlemek, çok dikkat etmek ve o kişinin ihtiyaçlarına en uygun olan yaklaşımı bulmak dışında katı ve net bir protokol yoktur. Bu yüzden, Eriksoncu hipnozun standart bir protokolü olmadığından, yetenek ve yaratıcı bir zihin, ön şarttır. Ericksoncu hipnozda, klasik hipnozdaki gibi izlenmesi gereken standardize edilmiş protokollere dayalı uygulamalar yoktur. Bu nedenle, klasik hipnozu öğrenmeden Erickson’un yaklaşımını gerçekten anlamak pek mümkün olmaz.
Öte yandan Milton Erickson modeli hipnozda, direkt telkinlerden ziyade “dolaylı telkin” olarak adlandırdığımız dil yapısı daha fazla kullanır. İndirekt, yani dolaylı telkinlere direnç göstermek çok daha zordur çünkü bu tür telkinler genelde bilinçli zihnimiz tarafından fark edilmezler bile. Bu dolaylı telkinler genelde süjeye hikayeler veya metaforlar olarak yansıtıldığı için aslında telkinler bu metaforların içinde gizlenmiş olurlar. Kişiye dikte etmek yerine seçme şansı verir. Dolaylı telkine bir örnek vermek gerekirse; “…sen bu anlattığım hikayeyi dinlerken gözlerin gitgide yorgun bir hale geldiği için belki de gözlerini kapatmak isteyeceksin ve uyku bastırdığı için gözlerinin kapanmasına izin verebilirsin çünkü insanlar gözleri yorulduğunda gözlerinin kapanmasına izin verirler ve senin de bildiğin gibi insan gözlerini kapattığında gittikçe artan bir gevşeme hali yaşarlar ve kendilerini çok sakin, rahat ve gevşemiş hissederken aynı zamanda çok hoş, konforlu ve gittikçe derinleşen bir gevşeme hali hissederler.”
Şöyle bir senaryo düşünün:
Beş yaşındaki bir çocuk sofraya dikkatle süt dolu bir bardak taşıyor. Çocuğun babası “dökme sakın!” diye sert bir şekilde uyarır. Çocuk başını kaldırıp babaya bakar, o sırada sendeleyip bardağı düşürür ve her yere süt dökülür. O sırada öfkeli baba bağırır: “Ben sana demedim mi dökme sakın diye!!! Sakar! Söylemiştim sana! Beceriksiz! Asla öğrenemeyeceksin!”
Burada amaç her ne kadar çocuğa hipnoz yapmak olmasa da, yani bilinçli olarak yapılmamış olsa da bu durum hipnoza bir örnektir; Güçlü ve otoriter ses (baba), indirekt telkin yoluyla (“dökme sakın”) çocukta hipnoz hali (trans) oluşturarak çocuğa doğrudan Post-Hipnotik Telkin aşıladı (“Sakar! Beceriksiz! Asla öğrenemeyeceksin!”).
“Post-Hipnotik Telkin” diyoruz çünkü çocuğun bilinçaltı eğer bu telkini kabul ederse ki çocuklar genelde eder, çocuk ileride kendini her zaman beceriksiz ve sakar biri olarak görecek. Ve baba tarafından verilen bu post-hipnotik telkin çocuğun bilinçaltında yerini alıp hayatı boyunca üstüne yapışacak ve çocuğun gelecekte başarılı olmasını sabote edecek.
Milton Erickson, farklı kişilerin farklı problemlerine ve durumuna göre, kişinin özelliklerini temele alarak, KİŞİYE ÖZEL özgün terapötik yaklaşım fikirleri bularak; o kişiyle konuşurken hipnotik bir yaklaşım ile, hatta çoğu zaman kişiyi hipnoza alma indüksiyonu bile kullanmadan kişinin terapötik hedefine ulaşmasına yardım eden, dahiyane yaklaşımlar ve fikirler üretebilen bir fenomendir diyebiliriz.