Aşırı Kıskançlık ve İlişkiler Üzerindeki Etkisi
Güvenilir biriyseniz ancak güvenilmiyorsanız; düzgün biriyseniz ama sürekli kaçamaklar yapmakla suçlanıyorsanız; ve sürekli partneriniz tarafından gözetleniyor gibi hissediyorsanız, patolojik kıskançlıktan muzdarip olabilirsiniz. Bu durumda ilişkinizdeki romantizm zamanla yerini toksik bir ilişkiye bırakabilir. Bu makalede kıskançlığın özellikleri, bu duygulara neyin sebep olduğu ve ilişkilerdeki olumsuz etkilerini inceliyoruz. Ayrıca kıskançlık hislerini yönetmek için neler yapabileceğinizi ve destek yollarını ele alıyoruz.
İçindekiler
Kıskançlık Nedir?
Kıskançlık, güvensizlik ve sahiplenme duygusundan doğan melez bir duygudur. Bu duyguya genellikle öfke, endişe ve yetersizlik duyguları eşlik eder. Genellikle bir ilişki içinde üçüncü bir kişinin varlığından kaynaklanan gerçek veya algılanan bir tehdit ile tetiklenir. Bu durumda kişi sevdiği bir şeyi kaybetme korkusu yaşar. Bu bağlamda kıskançlık, “sahip olduğun bir şeyi kaybetme endişesi” olarak da tanımlanabilir. Kıskançlık duygusu sadece romantik ilişkilerde değil, aile içinde, arkadaşlık ilişkilerinde ve hatta iş yerinde de görülebilir.
İlişkilerde Patolojik Kıskançlık
Kişiler patolojik kıskançlık sorunu yaşadıklarında, eşlerinin özgürlüklerini sınırlama eğilimindedirler. Bu durum, genellikle toksik bir ilişkiye neden olur. Kıskanan kişiler eşlerinin sosyal çevreleriyle etkileşimini kısıtlayabilir, sosyal medya kullanımlarını engelleyebilirler. WhatsApp mesajlarına gizlice bakar, Instagram ve e-posta şifrelerini talep ederek eşinin telefonundaki tüm mesajlaşma programlarına tam erişime sahip olma talebinde bulunurlar. Bu kişiler, partnerlerini sürekli takip etme eğilimindedirler ve ilişki sona erdikten sonra bile bu takibi sürdürmekten kaçınmazlar. Eski partnerlerine karşı rahatsız edici davranışlarda bulunabilir, psikolojik baskı uygulamaya devam edebilirler. Sık sık kıskançlık kaynaklı öfke patlamaları yaşarlar. Bu durum genellikle fiziksel şiddete dönüşebilir. Bu kişiler kendilerini bu şiddeti uygulama konusunda haklı görme eğilimindedirler.
Patolojik kıskançlık, genellikle paranoyak kişilerde, psikotik rahatsızlığı olanlarda veya obsesif kompulsif bozuklukla beraber görülebilmektedir. Yazılı ve görsel basında hemen her gün, patolojik kıskançlık nedeniyle şiddete maruz kamış kişilerin haberlerini görebiliyoruz maalesef.
Kıskançlık Neden Olur?
Kıskanç insanlar genellikle yetersizlik duygusundan da mustariptir. Eşlerinin bir şekilde kendileri için fazla iyi olduğu inancına sahiptirler. Partnerlerinin kendisini bırakıp ‘daha iyi biriyle’ gitmesi, an meselesiymiş gibi hissederler. Buna engel olmak için de sürekli tetikte olurlar.
Çeşitli psikolojik ve sosyoekonomik faktörler kıskançlığa katkıda bulunabilir. Kişiliğinize ve Bowlby’nin bağlanma kuramı bağlamındaki bağlanma tarzınıza bağlı olarak, kıskançlık yaşamaya daha yatkın olabilirsiniz. Bir ilişkideki yüksek düzeyde karşılıklı bağımlılık, kıskançlık riskini artırabilir.
Bazı insanlar kıskanılmayı bir ‘sevgi ölçer’ olarak görürler. Oysa kıskançlık bir sevgi göstergesi değildir. İnsanların kıskanılmak istemesi, genellikle sevgi ve ilgi eksikliğinden kaynaklanan bir durumdur. Bu bireyler, genellikle ilgisiz ve ihmalkar aile ortamlarında büyümüş olabilirler. Bu yüzden de sevgi kavramını, bir nevi ‘kıskanılmak’ şeklinde algılayabiliyorlar. Özellikle aşırı ilgi gereksinimi duyan bu kişilerin sevgiden yoksun bir geçmişi veya tutarsız ebeveyn tutumları ile yetiştirilmiş olmaları muhtemeldir.
Aile içinde yaşanan sevgisizlik, tutarsızlık veya abartılı ve anlamsız sevgi ifadeleri, çocukların duygusal ve sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Gerçek sevgiyi ve sağlıklı iletişimi öğrenememiş bir çocuk, yetişkinlikte insan ilişkilerinde sağlıklı ve sağlıksız davranışları ayırt etmekte zorlanabilmektedir. Örneğin, eğer bir erkek çocuğun babası annesine karşı kıskançlık gösterip onun özgürlüğünü kısıtlıyorsa, bu çocuk büyüdüğünde sevgiyi “sahiplenmek” olarak yanlış algılayabilir. Bu tür yanlış algılamalar da ileride kişilerin ilişkilerinde sağlıksız dinamiklere yol açabilir.
Kıskançlığa sebep olan pek çok durum vardır. Sadece aşk ilişkisiyle sınırlamadan sıkça görülen kıskançlık durumlardan bazıları şunlardır:
- Partnerinizin ilişkiyi tehdit potansiyeli olduğunu düşündüğünüz biriyle etkileşim için fazlaca zaman ayırıyor olması
- Aileye yeni bir bebek katılması veya bir ebeveynin ilgisini sizin yerinize kardeşinize veriyor olması
- Bir rakip algısı… Örneğin bir kardeş veya iş arkadaşının sizden daha çok öne çıkıyor olduğunu hissetmeniz.
Sevdiğiniz biri, zamanının çoğunu belirli bir arkadaşıyla takılarak veya önünüzde bir iş arkadaşınızla uzun uzun konuşarak geçirdiğinde kıskançlık hissedebilirsiniz. Ya da bir partner, başka birinin başarılarını taktir ederken sizin başarınızı görmezden geldiğinde kıskançlık hissedebilirsiniz.
Acı gerçek şu ki, takıntılı bir şekilde sadakatsizlik işareti aradığınızda, genellikle aradığınızı bulursunuz ya da bulduğunuzu sanırsınız. Çünkü kontrolsüz bir hayal gücü, ‘kanıt’ bulma konusunda çok başarılıdır. Zihnimizde her türlü gerçekliği yaratır ve ona inanırız. Kıskançlığın yıkıcı rüzgarına kapılıp ortalığı kırıp döktükten hemen sonra eğer aslında hayal gücünüzün sizi yanıltmış olduğunu keşfederseniz, kırdıklarınızı yapıştırmak için genellikle artık çok geçtir. Kıskançlık, ilişkinin karşısında duran kırık bir aynaya benzer; her şeyi çarpıtır, gerçekleri doğru göstermez.
Kadın ve Erkeklerde Kıskançlığın Farkı
Heteroseksüel romantik ilişkiler üzerine yapılan araştırmalar, erkeklerin üçüncü tarafın “egemenliğini” kıskanma eğiliminde olduklarını; “cinsel sadakatsizlik” konusunda d kadınlardan daha fazla endişe duyduklarını gösteriyor. Kadınların ise üçüncü şahsın “çekiciliğini” kıskanma eğiliminde olduklarını; ve daha çok “duygusal sadakatsizlik” konusunda endişe duyduklarını söylüyor.
Bu konudaki araştırmalar, özellikle kadınlardaki kıskançlığın düşük özgüvenle ilişkili olduğunu söylüyor. Bu nedenle, bütüncül terapilerle önce kişinin özsaygısını güçlendirmeye yönelik çalışmalar yapılabilir. Sağlıklı özsaygıya yönelik çalışmaların bir parçası olarak, kıskançlık kalıplarını kırmaya da öncelik vermek faydalı olur.
Kıskançlık Türleri
Kıskançlığın pek çok türü olsa da iki ana kategori vardır: normal ve anormal kıskançlık. Sağlıklı dozlarda kıskançlık, bir ilişkiye değer verilmesi veya öncelik verilmesi gerektiğinin bir hatırlatıcısı olarak hizmet edebilir. Ancak yüksek düzeyde kıskançlık, ilişkinin genel kalitesini etkileyebilir. Kıskançlık şiddetli olduğunda güvensizliğe, paranoyaya, istismara ve hatta fiziksel şiddete yol açabilir.
- Mantıklı kıskançlık, gerçek, makul bir şüphe olduğunda, özellikle de partnerinizi sevdiğinizde ve onu kaybetmekten korktuğunuzda ortaya çıkar.
- Aile kıskançlığı, genellikle kardeşler gibi aile üyeleri arasında meydana gelir. Örneğin yeni bir bebek doğduğunda, ebeveynlerin dikkati yeni bebeğe kaydığı için kardeş kıskançlık hissedebilir.
- Patolojik kıskançlık, mantıksızdır. Sağlıksız duygular, anksiyete bozukluğu , obsesif kompulsif bozukluk veya şizofreni gibi altta yatan bir zihinsel sağlık bozukluğundan kaynaklanabilir. Patolojik kıskançlığın belirtileri arasında aşırı güvensizliğin yanı sıra kontrol etme ve manipüle etme arzusu da vardır.
- Cinsel kıskançlık, bir partnerin sadakatsiz olduğu düşüncesi veya fiziksel sadakatsizliğe teşebbüs edeceği korkusu olduğunda ortaya çıkar.
- Romantik kıskançlık, partnerinizle olan ilişkinize yönelik gerçek veya hayali bir tehdit algısından kaynaklanır.
- Güç kıskançlığı, kişisel güvensizlikten kaynaklanır. Sizin sahip olmayı istediğiniz şeylere sahip olan birini kıskanıyor olabilirsiniz. Örneğin bir iş arkadaşınız sizin almak istediğiniz bir terfiyi veya taktiri aldığında onu kıskanabilirsiniz.
Kıskançlık ve Sahiplenme Duygusu: “Sen Bana Aitsin!”
Kıskanç bireylerde görülen bir başka bileşen de “Sen bana aitsin!” anlayışıdır. Bazen kıskanç partner yüksek özgüvene sahip olsa da her şeyi maddi mülkiyeti olarak görmeyi öğrenmiş olabilir. Dolayısıyla tüm ilişkileri bu materyalist zihniyetin bir uzantısı haline gelebilir. Birisi bir nesne olarak görülüyorsa, başkası tarafından ‘çalınabilir’. Bu materyalist zihniyetin insan ilişkilerine uzandığı durumlarda, kişinin ‘nesnesinin’ ne giydiği, ne yaptığı, hatta ne söylediği önemlidir. Çünkü sonuçta o kişi, onun mülküdür.
Narsisistler de kıskançlık konusunda zafiyet gösterebiliyor. Narsisistlerin partnerlerini aldatma olasılıklarının daha yüksek olduğunu söyleyen bazı araştırmalar, başkalarının da kendileri gibi olduğunu varsaydıklarında başkalarına güvenme olasılıklarının daha düşük olduğunu söylüyor. Kıskanç partner, kendisini tehdit altında hissettiği için, umutsuzluk ve depresyon duygularıyla dönüşümlü olarak öfke patlamaları yaşayabilir.
Kıskançlık ve Hayal Gücünün Kötüye Kullanımı
Kıskançlık, hayal gücünün kötüye kullanılmasıdır. Hayal gücü, gerçeği taklit etme konusunda oldukça başarılıdır. Kıskandığımızda, kendi kafamızda uydurduğumuz şeyler gerçekmiş gibi hissederek onlara inanmaya ve gerçekmiş gibi davranmaya başlarız. Kendi güvensizlik kalıplarınızdan dolayı sürekli partnerinizin iş arkadaşlarıyla flört ettiğini hayal ederseniz; zamanla partnerinizi takıntılı bir şekilde iş hayatıyla ilgili sorgulamaya başladığınızı görebilirsiniz.
Kronik olarak kıskanç olan biri, geçmiş bir ilişkisinde ihanete uğramış olabilir. Gerçekten aldatılmış ve hayal kırıklığına uğramış olabilir. Veya diğer insanları, kendi uygun gördükleri şekilde kullanarak kontrol edebilecekleri ‘eşyalar’ olarak görerek materyalist bir insan ilişkileri tarzı geliştirmiş olabilir. Kişi daha önce aldatıldığı için bir sonraki partnerlerinin de aynısını yapacağı beklentisi içinde olabilir. Bu nedenle kişinin kıskançlık modelinin nereden kaynaklandığını keşfetmek, kıskançlıkla baş etmenin ilk adımıdır.
Haset ve Kıskançlığın Farkı
Haset ve kıskançlık terimleri sıklıkla birbirinin yerine kullanılsa da aslında farklı anlam ve özelliklere sahiptirler. Kıskançlık, üçüncü bir tarafın ilişkiyi bozacağı korkusunu içerir. Haset ise başka bir kişinin sahip olduğu bir şeyi; örneğin başarı, yetenek, mülk veya ilişki gibi, kendisi için isteme durumudur. “Başkasının sahip olduğu bir şeye sahip olma arzusu” olarak nitelendirebiliriz. Kısacası kıskançlık, bir şeyi kaybetme korkusuyla ilgiliyken; haset, başkasının sahip olduğu bir şeyi elde etme isteğiyle ilgilidir.
Kıskançlıkta Sık Görülen Bilişsel Çarpıtmalar
Kıskançlık duygularından kaynaklanan düşünce çarpıklıklarını (bilişsel çarpıtmaları) belirlemek önemlidir. Kişi kendi otomatik düşüncelerini yakalayıp masaya yatırmayı öğrendiğinde, kontrolü dışında zihnini istila eden bu düşüncelerin oluşturduğu olumsuz duygu ve davranışları daha işlevsel bir şekilde yönetebilir.
Kıskançlıkla ilgili sıkça görülen bilişsel çarpıtmalara bir göz atallım:
Ya hep ya hiç düşüncesi
- “Asla kimseye güvenemem!”
- “Beni %100 sevdiğinden emin olmalıyım!”
- “Beni terk ederse dünyam kararır!”
Birinin depresyon ve öfke de dahil olmak üzere duygusal sorunları ne kadar fazla olursa, düşüncesinin ve dilinin de o kadar çok “ya hep ya hiç”, “siyah ya da beyaz” haline geldiğini biliyoruz. Kıskanç kişiler sıklıkla bu tür aşırılıkçı terimlerle konuşur. Terapiler, ya hep ya hiç düşüncesini ’dışarıdan görmeye’ ve bu konuda daha fazla kontrol sahibi olmaya yardımcı olur.
Aşırı genelleme
- “Hiçbir erkeğe gerçekten güvenilemez!”
- “Sonunda herkes beni terk ediyor!”
Bazen kıskanç biri aslında daha önce de incinmiş olabilir. Belki önceki bir partneri, hatta şu anki partneri kendisini aldatmış ya da geçmiş bir ilişkisinde beklenmedik bir şekilde terk edilmiş olabilir. Duyguların çarpık mantığı, olumsuzlukları aşırı genelleştirmeye neden olabilir. Kişi genelleştirilmiş algılarının istisnalarını gözden kaçırılabilir veya dikkate almayabilir. Bu kişiler aşırı genelleme yaparak, ‘asla, her zaman, hiçbir zaman, daima, herkes, hep, hiç’ gibi kelimeleri sıklıkla kullanırlar. Örneğin; “bir kişi bana böyle davrandı = HİÇ KİMSEYE güvenilemez”.
Hayal gücünün kötüye kullanılması
- “Onun iş arkadaşını öptüğünü hayal ediyorum ve çok sinirleniyorum!”
- “Beni aramadı. Gözümü kapattığımda onu Instagram’da takip ettiği o çekici kadınla görebiliyorum!”
Kronik kıskanç kişilerin sık sık hayal güçlerini kötüye kullandıklarını görebiliyoruz. Zihinlerinde “sevdikleri nesnenin başka birini öptüğü, seviştiği veya ona yakın duygusal ilgi gösterdiği” görüntüleri kolaylıkla yaratabilirler.
Akıl yürütme
Kıskançlık çekenlerde yaygın olan bir tür ‘akıl yürütme’ alışkanlığı da görülebiliyor. Bu düşünce tarzı, karşılaşılan bir durumda pozitif veya nötr olan unsurların göz ardı edilmesi ve bireyin, kendi perspektifine dayalı bir sonuca ulaşması sürecidir. Bu durum, ‘keyfi çıkarsama’ olarak da adlandırılabilir. Bu tür bilişsel çarpıtma, özellikle depresyon yaşayan kişilerde yaygındır.
Hayal edilen uydurma şeyler zihnimizde ne kadar gerçekmiş gibi görünürse görünsün, çoğu zaman hiçbir şeyin kanıtı değildir. Örneğin; “Ben eve gelince beni dudağımdan değil, yanağımdan öptü. Demek ki bana olan aşkı azaldı!”
Hayal gücüne dayalı akıl yürütmeyi tespit ederek bu düşüncelere meydan okumak, faydalı bir BDT egzersizidir. Örneğin kişi yukarıdaki çarpıtılmış düşünce içeriğine meydan okuduğunda, partnerinin kendisine olan aşkının kanıtı olan bir çok farklı şey listeleyebilir. Ancak kişi yanağına kondurulan bir öpücüğün altında kendi korkularının ve güvensizliklerinin kanıtını aramaktadır.
Bir başka örnek vermek gerekirse; bir kişi, partnerinin iş yerinde yıllarca beraber çalıştığı bir meslektaşıyla samimi bir şekilde konuştuğunu gözlemlediğinde “partnerim beni bununla aldatıyor olmalı” sonucuna varabilir. Bu durumda, kişi sadakatsizlik hakkında aceleci ve keyfi bir sonuca varmıştır. Bu tür bir durumda, partnerin davranışının masum bir sosyal etkileşim olabileceği, iş ile ilgili bir konuşma olabileceği ya da arkadaşça bir muhabbet olabileceği gibi alternatif açıklamalar tamamen göz ardı edilir. Kıskançlık duyguları gerçek dışı varsayımlar üzerine kurulu olduğundan, bu tür bir akıl yürütme, ilişkide güvensizlik ve yanlış anlaşılmaları artırarak sağlıklı bir iletişim kurulmasını engelleyebilir.
Kıskançlık Sorunu Nasıl Geçer?
Kıskançlık hastalığının üstesinden gelmek için öncelikle duyguları anlamak gerekir. Kıskançlık duygusunu yönetmek için öncelikle kişisel geçmiş ve bu duyguların kökeni üzerinde durulması faydalı olur. Bilişsel Davranışçı Terapi ve Hipnoz terapisi, kişinin bilinç ve bilinçaltı kalıplarını keşfederek kişinin kıskançlıkla ilişkili olumsuz düşünce ve duygularını fark etmesini sağlarken, bunları daha sağlıklı düşünce formlarına dönüştürmesine yardımcı olur. Bunun yanı sıra Bilişsel Davranışçı Terapi de kıskançlık sorununu aşma konusunda kanıta dayalı en etkili terapi türlerindendir.
İlişkide Kıskançlık ile Başa Çıkmanın Yolları
Kıskançlıkla ilgili duygularınızı karşınızdakine ifade ederken, suçlayıcı olmaktan kaçınmalısınız. Kendi hislerinizden sorumlu olan kişin partneriniz değil, sizsiniz. Unutmayın; karşılıklı güven, sağlıklı bir ilişkinin temel taşlarından biridir. İlişkideki güveni artırmak için hem kendinize hem de partnerinize karşı dürüst ve güvenilir olmanız gerekir. Partnerle kurulan açık ve dürüst bir iletişim, sürecin en önemli parçasıdır. Kıskançlık hissettiğinizde, duygularınızı ifade ederken karşınızdakini suçlamadan ve yargılamadan ifade etmek, yanlış anlamaları da önleyecektir.
Özgüvenin geliştirilmesi, kıskançlıkla mücadelede önemlidir. Özdeğer duygusunu geliştirmek, aşırı olan kıskançlık duygularını törpüleyebilir. Bazı durumlarda, kıskançlık duyguları yoğun ve yönetilmesi zor bir hal alabilir. Bu tür durumlarda profesyonel yardım alarak, terapi sürecinde kıskançlıkla ilişkili temel unsurları ele alabilir ve ilişkinizi daha sağlıklı bir hale getirebilirsiniz.
İlişkilerde kıskançlık doğru yönetilmediği zaman, ilişkiye büyük zarar verebilir. Herkes bir noktada kıskançlık yaşayabilir elbette. Bu duygu sadece sağlıksız hale geldiğinde ilişkileri olumsuz etkilemeye başlar.
İlişkiler Cumhuriyet gibidir; bir anayasası olmalıdır. Birlikteliklerin belirli kurallar, ilkeler, değerler ve beklentiler üzerine kurulması gerekir. Yapısal bir temele sahip olmalıdır ancak aynı zamanda özgürlükçü olmalıdır. Baskıcı bir rejimde yaşamayı kimse istemez, öyle değil mi? İlişkilerde sağlıklı sınırlar, özgürlükler, karşılıklı sevgi, saygı, anlayış ve açık iletişim gibi temel ihtiyaçlar çok önemlidir. Fazla kısıtlayıcı, kontrol edici veya baskıcı rejimlerde, bireylerin özgürlükleri kısıtlanır, kişisel alanları daralır. Sağlıklı bir ilişkide ise bireylerin özgürlükleri, kişisel alanları ve bağımsızlıkları korunur. İlişkilerde ‘denge’, hem güven hissiyle hem de kişisel özgürlüklerin korunması ile sağlanır.
Tıpkı ‘tuz” gibi; kıskançlığın azı tat verir, fazlası ise hayatı zehir eder. Dolayısıyla, aşırı kıskançlık, toksik ilişki belirtisidir. Eninde sonunda ayrılığı getirir. Kimse özgürlüklerinin mantıksız bir şekilde kısıtlandığı baskıcı bir rejimde yaşamayı istemez. Dolayısıyla kıskançlık, ilişkilerde mutlaka çözülmesi gereken bir sorundur. Başa çıkma mekanizmalarınız işe yaramıyorsa veya algılanan tehdit ilişkiyi bozuyorsa (gerçek ya da hayali olması fark etmez), o zaman kıskançlık konusunda bir uzmandan destek almanız faydalı olur.
Kıskançlıkla İlgili Sık Sorulan Sorular
Kıskançlık, genellikle bir kişinin sahip olduklarını kaybetme korkusu veya bir başkasının başarısını veya sahip olduklarını arzulama duygusuyla ilişkilendirilen bir duygusal durumdur.
Kıskançlık, kişisel güvenin geliştirilmesi, güvende hissetmek için gerekli ortamların oluşturulması ve olumsuz düşünce kalıplarını sorgulayarak duygusal farkındalığın artırılması ile zamanla azaltılabilir. Ayrıca sağlıklı iletişim kurma, ilişkilerde güven oluşturma ve kişisel özgüven geliştirme konusunda terapist yardımı ile aşılabilir.
Patolojik kıskançlık, kişinin ilişkilerinde aşırı derecede kıskançlık duyguları yaşaması ve bu duyguların kişinin günlük yaşamını ve ilişkilerini olumsuz etkilemesi durumudur. Bu durum genellikle profesyonel tedavi gerektiren bir sağlık sorunudur.
Evet, kıskançlık normal bir insan duygusudur. Ancak aşırı veya kontrol edilemeyen kıskançlık, ilişkilere zarar verebilir ve profesyonel yardım gerektirebilir.
Karşılıklı saygı ve güven esasına dayalı açık iletişim, şeffaflık ve empati partnerinizin kıskançlık yapmasını önlemede etkili olabilir.
Kıskançlık sürekli hissedilen bir duyguyken, kıskançlık krizleri genellikle belirli bir tetikleyici ile ani ve yoğun kıskançlık hissetmek şeklinde ortaya çıkar.