Adli hipnoz, adli psikoloji alanında olmak üzere mahkemelerde ve sorgulamalar sırasında hipnozun yardımcı bir araç olarak kullanılmasıdır. Adli hipnoz, 19. yüzyıldan bugüne, genellikle tanıkların normal hafızalarıyla hatırlamalarının mümkün olmadığı olayları ve şüpheli tanımlarını hatırlamalarına yardımcı olmak için kullanılmıştır. Bir adli hipnoz uzmanının yapmasının asla mümkün olamayacağı şey; bir şüphelinin suçunu itiraf etmesini sağlamaktır. Bu hem imkansızdır hem de hipnoz yoluyla elde edilen herhangi bir itiraf, hiçbir mahkeme tarafından kabul edilmez. Bu makalede hipnozun adli psikoloji alanındaki kullanımını, vaka örnekleriyle ele alıyoruz.
İçindekiler
Adli Hipnoz Nedir? Kesin Kanıtlar Sunar mı?
Hipnoz adli psikoloji kapsamında kullanılırken adli vakalarda kesin kanıt niteliğinde “resmiyeti olan” bir fayda sağlamazken, yine de fayda sağlayan bir kullanım alanı vardır:
Kişilerin Hipnoz altındayken geçmiş olayları hatırlama yeteneğinin yanı sıra olayla ilişkili koku, tat, ses ve benzeri detayları hatırlama yeteneği birkaç kat artar. Bilinç dışı zihnimiz, bilinçli zihnimizden çok daha fazla bilgiyi depolayabilir ve hatırlayabilir. Ancak bilinç dışımız çoğu zaman hoş olmayan veya travmatik olaylarla ilgili bazı bilgileri, bizi korumak amacıyla ortaya çıkarmaz; bilinçli zihnimizle erişemeyeceğimiz bir yere depolar. İşte bu bağlamda ele aldığımızda; hipnoz sırasında mağdur, suçu ve suçluyu tüm ayrıntılarıyla eksiksiz bir şekilde anlatabilir.
Elbette konfabulasyon (yanlış bellek) ihtimali vardır. Konfabulasyonun ne olduğunu aşağıda detaylıca ele alacağız. Zihnin bu boşlukları doldurma özelliği nedeniyle ve ileride bahsedeceğimiz bir çok faktörden dolayı, hipnoz altında verilen ifadeler, dünyada resmi bir nitelik taşımaz. Sadece olayın aydınlatılması konusunda adli makamlara kanıt bulmak için “nereye bakmaları gerektiği” konusunda yol gösterir.
Örneğin; bir trafik kazasında kişiye çarpıp kaçan bir arabanın plakasını, olay yerinde buna şahit olan kimse hatırlamıyor olabilir. Zira kişiler plakaya bilinçli olarak odaklanmamışlardır. Ancak göz açısı, olayı izlerken arabayı görmüştür. İşte bu tür bir durumda, hipnotist yardımıyla hipnoza alınan bir tanığın imgeleme yoluyla olayı tekrar hayal ederek aracın plakasını hatırlaması mümkün olabilmektedir. Ancak bu bilgi yine de teyide muhtaç bir bilgi olacaktır.
Bu tür bir durumda hipnoz; adli makamların o plakalı aracı bulup aynı marka ve model araç olup olmadığını, aynı şehirde, tarif edilen araçla uyuşup uyuşmadığını (rengi, modeli, vb), veya çarptığı noktada bir tamir izi olup olmadığını araştırmaları için, aracı ve araç sahibini tespit etme konusunda bir ipucu niteliği taşımak suretiyle adli makamlara yardımcı olabilmektedir.
Hipnozun Adli Psikolojide Kullanımı
Hipnozun adli psikoloji kapsamında kullanımından bahsetmeden önce hipnozun ne olup ne olmadığını anlamak önemlidir.
Hipnozun ne olup ne olmadığı hakkına dünyada ve Türkiye’de hala yanlış inanışlar ve ön yargılar bulunmaktadır. Birçok kişi hipnozu “birinin kontrolü altına girmek” olarak algılamaktadır. Oysa Hipnoz, kontrol kaybı değildir. Hipnoz kavramı günümüzde o kadar çok gizem, tartışma ve olumsuz çağrışımlarla çevrilidir ki; birçok kişi için hipnoz, filmlerde gördükleri, romanlarda okudukları veya eş-dosttan duydukları kulaktan dolma yanlış bilgiler nedeniyle farklı anlamlar ifade etmektedir.
Oysa Hipnoz uygulamaları sırasında kişi her söyleneni yapan bir robot haline gelmemekle beraber, bilincini veya iradesini kaybetmemektedir. Bilakis, hipnozdayken kişi dikkatini çok daha yoğun bir şekilde odaklayabilmektedir. Zira hipnoz; konsantrasyon ve odaklanmanın en yüksek hale ulaştığı doğal bir zihin durumudur. Dolayısıyla bir kişi yalan söyleyecekse, hipnozdayken çok daha ustaca yalan söyler. Örneğin kişinin hipnozda değilken kurguladığı bir yalanda mantık hatası yapıp çelişkili bir yalan senaryosu oluşturma ihtimali yüksek iken, aynı kişi hipnozdayken çok daha ustaca ve hatasız bir yalan senaryosu uydurabilir.
Bireysel denetimin daima devam ettiği, beyinsel işlevlerin aktif olduğu, kesinlikle bir uyku hali olmayan, sadece kişinin kendi rızası ile gerçekleşebilen özel bir zihin durumu olan Hipnoz’un tarihçesi, yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Gerek tıbbi gerekse psikolojik tedavilere katkı sağlamak üzere de dünyada her geçen gün daha da yaygın bir biçimde yararlanılmaya devam edilmektedir. Günümüzde hipnozun bu bağlamda yaygın olarak çok çeşitli fobilerin (uçak fobisi, kedi fobisi, sosyal fobi, özgül fobiler vb.) giderilmesinde ve sigara bırakma yöntemi olarak da dünyada aktif olarak kullanıldığı da görülmektedir.
Hipnozdaki Kişi Yalan Söyleyebilir mi?
Hipnoz sırasında beyin dalgaları önce “Alfa”, sonra “Teta” beyin dalgasına ulaşır. Hipnotik zihin durumunda oluşan Alfa ve özellikle Teta beyin dalgalarına ulaşıldığında, “kritik zihin” devre dışı olur. Böylece bilinç dışına, arzulanan değişimi gerçekleştirmeyi hedefleyen telkinler aktarılır. Kritik zihnin devre dışı olması, bilincin devre dışı olması değildir. Yani kişiye istemediği bir telkin verildiğinde bu telkin reddedilir. Örneğin kişiye hipnozdayken bir sırrını açıklamasına yönelik bir telkin verilirse, kişi o telkini reddeder, sırlarını açıklamaz.
Hipnoz öyle bir şey olsaydı, muhtemelen şu an dünyada tüm mahkemelerde birer kadrolu hipnotist olurdu, böylece sanıkları iradesi dışında hipnoza alıp tüm gerçeği hipnoz altında itiraf ettirirdi. Hipnozun böyle bir gücü olmadığı gibi, hiç kimseye hipnozla da olsa yalan itiraf ettirmek mümkün değildir. Zaten hipnoza girebilmesi için, kişinin kendisinin de gönüllü ve istekli olması şarttır. Hipnoza girmek istemeyen biri hipnotist ile iş birliği yapmayacağı için, kendi isteği dışında hipnoza alınamaz. Hipnoz birinin diğerine yaptığı bir şey değil, iki kişinin iş birliği ile oluşan bir zihin durumudur.
Hipnoz uygulamalarındaki telkinler görsel imgeleme talimatları içeren yönergeler de olabilir, sözlü direkt telkinler de olabilir. Hipnoz ile Hipnoterapi, aynı şey değildir. Hipnoz bir araçtır. Hipnoterapi ise hipnoz yöntemi kullanılarak yapılan terapidir. Yani hipnozun kendisi bir terapi değil, terapi amaçlı da kullanılabilen bir araçtır. Hipnoterapi; kişinin algı, duygu, biliş veya motor davranışları üzerindeki kontrolünde değişiklik yaratma duyarlılığını arttıran, konsantrasyonun ve odaklanmanın en yüksek hale geldiği özel bir bilinç durumunun oluşturulması vesilesiyle hipnotik tekniklerin terapötik amaçlı uygulanmasıdır.
Hipnoz olan kişi çevresinin farkındadır ve yaygın olarak zannedilenin aksine, hipnoza giren kişi hipnotistin kontrolü altında değildir. Yani hipnoz bilinçsiz bir durum değil, aslında yüksek bir bilinç durumudur. Hipnoz altındaki kişiye iradesi dışında veya bilinçli durumdayken yapmayacağı hiçbir şeyi yaptırmak mümkün değildir. Böyle bir telkin verilmesi halinde hipnotik zihin durumu kendiliğinden sona erer.
Hipnozun ne olup ne olmadığıyla ilgili yukarıdaki bilgiler bağlamında bir değerlendirme yapıldığında; hipnozun adli amaçla kullanımının pek çok sebeple bazı kısıtlılıklar içermekte olduğu görülmektedir. Bu nedenle dünyanın birçok ülkesinde hipnozun adli kullanımı, yasal bir kesin kanıt niteliği taşımamaktadır.
Konfabulasyon (Yanlış Bellek) Fenomeni
Hipnozun adli psikoloji alanında kullanımındaki kısıtlılıkların belki de en önemlisi, beynimizin yanlış bellek (false memory) yaratma özelliğidir. Yanlış bellek fenomeni; bireyin “gerçek bir olayı gerçek meydana geliş biçiminden çok farklı olarak hatırladığı” ya da “aslında hiç yaşanmamış bir olayı gerçekmiş gibi hatırladığı” psikolojik bir olgudur. Başka bir deyişle; hatırlandığı sanılan bir anı ya “tamamen hayali bir uydurma” ya da “gerçek bir olayın çarpıtılmış bir hatırası” olabilir.
Hipnoz bazı durumlarda bir kaza veya suç sonrasında unutulan anıların geri getirilmesine yardımcı olmak için faydalı olabilirken bazı durumlarda ise tanığın tamamen yanlış veya çarpıtılmış bilgiler üretmesiyle tamamen faydasız ve yanıltıcı sonuçlar oluşturabilir. Buna bir nevi konfabulasyon da diyebiliriz.
Dünyada Adli Hipnoz Vaka Örnekleri
1846’da ABD’de meydana gelen bir cinayet vakasında mahkeme, tanığın hafızasını tazelemek için hipnoz kullanılmasına ilk kez izin vermişti. Ancak o günden beri hipnozun adli kullanımına izin verilen herhangi bir vaka olmamıştı. Ta ki 1968’te Maryland’deki Harding Eyaletindeki bir ABD mahkemesinin hafızayı geri çağırma konusunda hipnoz desteği alınmasına izin vermesine kadar… Adli hipnozun o gün doğduğunu söyleyebiliriz.
O günden sonra başta ABD, Rusya ve İngiltere olmak üzere birçok ülke adli hipnoz kullanmaya başlamıştır. Hatta Teksas dedektiflerinin yaklaşık yarısı, adli hipnoz kullanımı konusunda eğitimlidir. Ancak adli hipnozun polis memurları ya da adli görevliler tarafından yapılmaması gerektiğine dair de güçlü argümanlar ortaya atılmıştır.
Bu argümanlardaki ana unsur; polis memurlarının veya adli görevlilerin daha çok soruşturmaya yönelimli olmaları, dolayısıyla objektif bir hipnotik sorgulama yapmalarının beklenemeyeceği yönündedir. Sorgulamanın yönlendirici sorular içermeyen, objektif bir formda olması gerekliliğinden dolayı hipnozla yapılan sorgulamalarda hipnotistin tarafsız bir psikolog olmasının gerekliliği vurgulanmaktadır.
Hipnotistin psikolog olması gerekliliğinin vurgulanmasının bir başka nedeni de polis memurlarının hipnoz sırasında karşılaşılabilecek komplikasyonlar (duygu boşalmaları, abreaksiyonlar vb.) karşısında ne yapmaları gerektiği konusunda bilgi-becerileri eksiklikleri olduğu gerçeğidir. Bu nedenle, her hipnoz eğitimi alan kişi adli psikoloji kapsamında hipnoz sorgulaması yapamaz.
Hipnoz yardımıyla elde edilen bilgilerin faydası, bağımsız başka yollarla teyide tabi olduğu sürece dikkate değerdir ve prosedüre bağlı riskler minimumdur. Bununla birlikte, herhangi birinin -hatta hipnoz alanında kapsamlı eğitim almış bir psikolog ya da psikiyatristin bile- bağımsız bir doğrulama olmadıkça, hipnoz altında alınan herhangi bir bilgi parçasının gerçek bir anının ürünü mü yoksa bir konfabulasyon mu olduğunu belirlemesinin yolu yoktur. Hipnozla doğrulanmış plaka numaralarının bilinçli zihin ile hatırlayamayıp hipnoz altındayken hatırlanabildiği durumlar vardır. Bunların en meşhuru, 1976’da meydana gelen Chowchilla adam kaçırma davasıdır:
Ünlü “Chowcilla” Adam Kaçırma Vakası

Chowchilla davası, FBI tarafından hipnoza başvurulan en ilginç ve en meşhur ceza davası olarak görülüyor. Temmuz 1976’da minibüs kullanan maskeli adamlar, silah zoruyla bir okul otobüsünde bulunan 26 tane çocuğu ve otobüsün şoförünü kaçırır. Silah zoruyla kendi minibüslere bindirdikleri 26 çocuğu ve sürücüyü bir taş ocağına götürürler ve orada yer altında bulunan dikdörtgen şeklindeki büyük bir mezarın içine kapatırlar.
Sürücü ve çocuklardan en büyük olan iki tanesi, büyük uğraşlarla toprağı kazarak dışarı çıkmayı başarır. Hemen polise giderler ve çocuklar kurtarılır. Ancak maskeli faillerin kim olduğu bilinmemektedir. Bu davaya FBI da müdahil olur. Otobüs şoförü, kendilerini kaçıran minibüslerden ikisinin plaka numaralarını görmüştür. Hatta o sırada umutsuzca plakaları ezberlemeye çalışmıştır ama hatırlayamamaktadır. Davada faillerin yakalanabilmesi için hipnoza başvurmaya karar verilir. Otobüs şoförünün de hipnoza girme konusunda rızası vardır ve faillerin bulunması için son derece motivedir.
Bir ipucu hatırlamasını sağlamak için, hipnoza girmeye istekli ve motive olan şoför, hipnotize edilir. Sürücü orta düzey bir hipnotik zihin durumuna ulaşır. Hipnozda olan sürücüye, kaçırılmanın öğleden sonrasına geri dönmesi telkin edilir (regresyon). Prosedür boyunca imajinasyon/imgeleme teknikleri kullanılır. Sürücüye, en sevdiği rahat bir koltukta otururken televizyonda bir belgesel filmde bu kaçırılma olayını izlediğini hayal etmesi telkin edilir. Belgeselde neler görüyor olduğunu anlatması istenir.
Hipnozda olan sürücü, ekranda olan biteni anlatırken birden minibüslerin plaka numaralarını da söyler. Plakalardan biri, faillerden birine ait olan bir minibüsün ruhsat numarasıyla eşleşir. Bu bilgilerin hipnoz yoluyla tam zamanında elde edilmesi, Kaliforniya tarihinin en büyük insan avlarından birinin ardından davanın çözümünü hızlandırır. Diğer delillerin de göz önüne alınmasıyla yakalanan ve suçlu bulunan üç kişi mahkûm edilerek ömür boyu hapis cezasına çarptırılır.
Bu davada, hipnozla hatırlanan plaka numarası davanın ilk soruşturma sürecinde çok yardımcı olmuştu. Gerçi mevcut diğer kanıtlar o kadar fazlaydı ki, plakanın hatırlanması mahkemenin karar vermesi için ihtiyaç duyulan tek somut veri ya da kriter değildi.
Chowchilla vakasında plaka doğru hatırlanarak adli makamlara çok yardımcı olmuştu ama öte yandan, hipnoz yardımıyla hatırlanmış olmasına rağmen aslında ne o araç sahiplerinin ne de o plakaya sahip arabaların dahil olamayacağı net olarak ortaya çıkan başka adli vakalar da olmuştur. Hipnozun bilgi toplamak amacıyla kullanıldığı diğer bazı davalarda, alakasız kişilere ya da alakasız araçlara ait olduğu anlaşılan plakaların da hatırlanmış olması, hipnozun adli vakalarda kesin bilgi sunamayacağının bir göstergesidir diyebiliriz.
Hipnoz, özellikle tecavüz veya şiddet içeren saldırılardan sonra travma sonrası stres bozukluğu yaşayan kişilerde dissosiyatif amnezi olarak da adlandırılan travmatik amnezi geçirdiğinde de faydalı bilgiler sağlayabilmektedir.
Adli hipnozun bir gerçeği tespit etme tekniği olmadığı, yalnızca adli psikoloji alanında görev yapan soruşturma görevlisine yardımcı olacak bir araç olduğu, ve başka yollarla doğrulayıcı kanıtların toplanması gerektiği unutulmamalıdır. Daha fazla araştırmaya yardımcı olacak kanıtların bulunmasına yardımcı olurken, bir davanın çözülmesine yol açabilecek hayati ipuçları ve ayrıntılar sağlayabilir.
Hipnoz, bir şüpheli veya sanık üzerinde de kullanılabilse de hipnozun bu bağlamda kullanımı ile ilgili bazı problemler vardır: Örneğin; kişi kendi rızasıyla iş birliği yapmazsa, hipnoza girmeyeceği iyi bilinmektedir. Hipnoza girmek için kişinin rızası ve iş birliği de şarttır. Zorlanırsa, rol yaparak hipnoz altındaymış gibi davranabilir.
Narko-Analiz ve Adli Hipnoz
Ancak bu yöntem dışarıdan madde alımıyla ilgili olduğu için, bunun bildiğimiz anlamdaki hipnoz ile alakası yoktur. Adli psikoloji alanında yeri yoktur. Uluslararası Af Örgütü de zaten bunu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne aykırı gördüğü için madde alımı ile oluşturulan bu yöntem artık dünyada uygulanmıyor ve yasaktır. Narkoanaliz temel hak ve hürriyetlere aykırı olduğu için, bu yöntemin bizim anayasamızın “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” hükmünü içeren 17. maddesine de aykırı olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç:
Sonuç olarak Hipnoz adli psikoloji alanında sadece soruşturma bağlamında, işlevsel hafıza kaybını içeren durumlarda yardımcı olabilir. Ancak hipnozun özellikle adli bağlamda, kişilerin hipnoza girmiş taklidi yapabildikleri ve derin hipnozda bile isteyerek yalan söyleyebildikleri için, ifadelerin doğruluğunu garanti etme konusunda hiçbir faydası yoktur. Gerçek anılar, tam ve bağımsız bir doğrulama olmaksızın ne kişinin kendisi ne de hipnotist tarafından konfabulasyonlardan ayırt edilemez.
Hipnoz, tanığın ve/veya mağdurun hafızasını tazelemek için potansiyel olarak faydalı olabilir. Hipnoz, hipnoza giren kişinin, adli yetkililerin ve hipnotistin “suçlunun kim olabileceği” konusunda herhangi bir önyargısı olmadığı durumlarda, kesin olmasa da nispeten yardımcı bir uygulama olabilmektedir. Ancak yasal ve yeterli bir kesin kanıt sunduğu söylenemez.
Hipnozu adli olarak kullanmak için henüz evrensel olarak kabul edilmiş bir çerçeve yoktur. Adli psikoloji kapsamında hipnoz kullanımını talep eden (veya uygulayan) herkes, önce adli araştırmaların geleneksel soruşturma teknikleriyle daha iyi çözülüp çözülmeyeceğini değerlendirmelidir. Hipnoz, çok az şeyin şansa bırakıldığı, sınırlı, ama çok iyi tanımlanmış bazı durumlar için belki kullanılabilir. Aksi takdirde hipnoza hiç başvurmamak, daha iyidir. Yine de hipnoz altında alınan hiçbir bilgi ya da bulgu, %100 gerçek olup olmadığı bilinemeyeceği için, hiçbir yasal nitelik taşımaz.
KAYNAKÇA:
Chander, M. (2006). Forensic Hypnosis. The Police Journal. Vol. LIII. 41-49.
Cherry, K. & Lakhan, S. (2020). Verywellmind. Erişim adresi https://www.verywellmind.com/confabulation-definition-examples-and-treatments-4177450
Crawford, H. J. & Barabasz, A. F. (1993). “Phobias and Intense fears: Facilitating their treatment with hypnosis”. In J. Rhue, S. Lynn, & I. Kirsch (Eds.), Handbook of clinical hypnosis, Washington, D.C.: American Pyschological Association; 311-338.
Kevin, M. McC. & Sheehan, P. W. (1988). Forensic hypnosis: Current legislation and its relevance to practice, Australian Psychologist Vol. 23 No. 3.
Kroger, W. S. and Douce, R. G. (1980). Forensic Uses of Hypnosis. American Journal of Clinical Hypnosis, 23(2): 86–92.
Muzaffar, A. (2017). “Review of Clinical Hypnosis in Dentistry”, Modern Research in Dentistry, 1.4, 59-60.
Rankin-Box, D. (1996). “Hypnosis.” Complementary therapies in nursing & midwifery 2.6, 148-150.
Taştan, K. & Demiröz, H. P. (2016). “Toplumsal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi) Tedavisinde Hipnoterapi Uygulaması: Vaka Sunumu”. Euras J Fam Med 5.1, 46-8
Tosun, Ö. (2011). NARKO-ANALİZ VE CEZA HUKUKU. Journal of Istanbul University Law Faculty, 29 (1-2), 46-74. Erişim adresi: https://dergipark.org.tr/tr/pub/iuhfm/issue/9109/113941
Uçkun, O. Burak. (2019). “Uçak Fobisinin Giderilmesinde Hipnotik Yaklaşım ve Sanal Gerçeklik Uygulamalarının Etkililiğinin Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Beykent Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı Klinik Psikoloji Bilim Dalı, İstanbul. 2019.